Reklamlar Yazar Lavinya Tarih 20 Ağustos 2011
 Vizyondaki filmler!

Vizyondaki filmler!

Vizyondaki filmler!

Kerem Akça, bu hafta vizyona giren filmleri değerlendirdi

Arabadan da ajan olur mu demeyin!

Bütçesinin hakkını veren ve teknolojik detaycılığıyla bilgisayar animasyonlarına kademe atlatan bir eser. “Arabalar 2”, ilkinin çekildiği 2006’dan beri büyüyen yoğun ilgiyi kaldırabilecek bir yapıt görünürde. Ancak bunu ‘görsel’ anlamda karşılasa da; diyalog becerisiyle harmanlayamaması ve hikaye çatısı kurmak için çaba sarfetmemesi sebebiyle virajları iyi alamamış. Bu da ilk filmin ‘western’in içinde harekete geçirdiği varoluşçu metinleri, içi boş bir ajan filmine transfer etmiş. Karşınızdaki ‘Arabalar’ ürününün ‘araba yarışı’ algısından daha fazla görsel destek aldığı açık. Ancak aynı oranda metinsel omurgasını kaybettiği de kabul edilmeli.

 Filmin fragmanı için tıklayınız…

Muhtemelen son 10 yılın ‘Şrek’ (‘Shrek’) ile birlikte ‘pazarlama’ ağı en kuvvetli serisi olarak anılabilir. “Arabalar” (“Cars”, 2006), nihayet yaratıcısı John Lasseter’in imzasıyla ikinci sinema perdesi temsiline kavuştu. ‘Vatana millete hayırlı olsun!’ demekten başka yapacak bir şey yok bu noktada. Aslında bunu alaycı bir bakışta bulunmak için söylemiyoruz. Ciddi anlamda karşımızdaki toplam, malzemesiyle kaç ürün verirse versin seyircisini oyalayabilecek bir kayganlığa sahip. Bunu kabul etmek lazım.

Usta ile çırağı

Lasseter’in, bu kez Brad Lewis’i yanına alması ise yönetmenin onu olası bir üçüncü film veya başka animasyonlar için ‘eğitme’ arzusunu ortaya koymuş. Zira kendisi nadiren kamera arkasına geçiyor. Bunu da bir not olarak düşmüş olalım. “Arabalar 2”nin özelliği daha çok markasını ‘Şrek’ ile ‘Kung Fu Panda’ gibi kendi standartlarında çok boyutlu evrenleriyle dikkat çeken ve bundan yılmayan serilerin yanına yazdırması. ‘Yeni bir şeyler verdiği söylenebilir mi?’ diye soracak olursanız, bu soruya ‘evet’ cevabı uygun görülebilir.

Ancak elimizde kalanların çok da ‘yeterli’ olduğunu belirtmek güç. Zira ilk filmin ‘Şrek’ gibi bir fenomen olduğunu düşünmesem de dönemin meşhur ‘western’ algısından ‘modern’ hatta ‘postmodern’ bir açılım çıkardığının da hakkını teslim etmiştim. Çünkü orada çölün ortasında, ‘western kasabası’nda varoluşunu sorgulayan bir çocuk kıvamındaki Lighting McQueen adlı arabanın derinlikli hikayesi öne çıkarılıyordu.

Western yerine ajan filmi

Bu da ‘mükemmel’ olandan ziyade kimliksel sorgulamaya yönlendiren alt metinler açıyordu. Çokça da muhalif bir hale geliyordu filmi. Burada ise bütçenin yaklaşık iki ile çarpılması, belki ‘dünya çapındaki hasılatı’ serinin ilk ayağının üzerine çıkarmaya yaramış gibi duruyor. Ancak bu durumun daha çok bu animasyonun ‘teknolojik’ tarafını yukarılara çektiğine şüphe yok.

Zira burada kelimenin tam anlamıyla ‘western’e kaykılan ilk filmin ‘ajan filmi’ versiyonu var. Ancak araba yarışları ‘Formula 1’e yeltenip daha bir öne çıkıyor. Tamam metnin ‘araba yarışı filmi’ alanına kabuk değiştirtip, sürücüyü indirme ya da ‘yarış’ mekanlarıyla bir şeyler anlatma gibi bir derdi olduğu kabulümüz.

Fransa, İngiltere ve İtalya’nın detaycılığı animasyon tekniğine yön verebilir

Ancak burada Lasseter’in gerçek anlamda bu durumdan bir alt metinsel açılım çıkaramadığı ortada. Bu da rahatlıkla ilk filmin 15 kişiyi bulan senarist ekibinin “Arabalar 2”de daha kısıtlı sayıya indirilmesi. Böylece diyalogların çiğ ve didaktik durmasının yanında bizi görkeme teslim eden bir duruş öngörülmüş. Aslında Fransa, İngiltere ve İtalya’da yarış sahnelerinin yanında ‘etraf’ da son derece detaylı ve incelikli bir tasarımla çıkagelmiş.

Özellikle Fransa’nın ‘küçük ve entel arabaları’nın İngiltere’de ‘kraliyet ailesi’ olayına terfi olduğu, İtalya’da ise ‘spor arabalar’a geçiş yapıldığı görülebiliyor. Bu durum da adeta helikopter kamera ile bir görkem aşılamış. Her ülkedeki yarış pistlerinin de şehirlerinden seyircilerine, araba tiplerinden aksesuarlarına kadar resim tablosu gibi bir hali var.

Nerede o Will Ferrell ile Sacha Baron Cohen’in çekişmesi

Zaten filmin mizahi tonlaması da bu noktaya sırtını yaslamış. Görsel zeka, dokundurmalar veya dahiyane tasarımlarla yürüyen bir ‘komedi’ omurgası akıyor alttan alta. Japonya kısmındaki ‘sushi’ detayları ve ‘garson’ tiplemesi bu durumun en önemli örnekleri olmuş.

Bunun arkasına eklenen Francesco ile McQueen arasındaki ‘büyük araba-küçük araba’ çekişmesinin ise bir inandırıcılık, samimiyet ya da uyumsuzluk sorunu çektiği kesin. Bu da Will Ferrell-Sacha Baron Cohen ikilisinin “Talladega Geceleri: Ricky Bobby Hikayesi”ndeki (“Talladega Nights: The Ballad of Ricky Bobby”, 2006) Amerikalı-Fransız yarışcı rekabeti kadar kalıcı olmasını engellemiş. Kısacası senaristlerin ‘yazıp gidelim!’ tavrı buraya da yansımış. Karakter ve karaktersel çatışma konusundaki zaafları ya da umursamazlıkları ortaya çıkmış.

Wilson, Turturro ve Caine’den ‘ses’ ile sanat yapma dersi

Ama bir diğer taraftan da seslendirme sanatçılarının hakkını vermek lazım. Zira Owen Wilson’ın küçük araba, John Turturro’nun Formula 1 arabası, Michael Caine’in de ajan timinin başı tiplerindeki ‘ses tonlamaları’ ya da ‘aksanlar’ıyla tavan yaptıkları ve filmin önüne geçtikleri ortada. Onların aksanı o kadar kalıbına uygun hale getirilmiş ki bu ‘orta sınıf’a ve ‘üst sınıf’a mensup iki karakterin çatışması da en azından iğneleyici noktalara açılma olanağı yakalamış.

Uzun lafın kısası “Arabalar 2”, ilkinden daha yüksek detay taşıyan, 200 milyon dolarlık bütçesinin hakkını veren bir bilgisayar animasyonu. Ancak onun ötesinde bir derinliği bırakın zeki sözlü espri bile içermiyor. Bu durum elbette çocuklar açısından bakınca ‘konuşan araba’ mucizesini yok etmemiş. Aksine daha ‘detaycı’ ve ‘gerçekçi’ haller armağan etmiş küçük yaştaki izleyiciye. Onu da not düşelim unutmadan…

FİLMİN NOTU: 5.5

Künye:

Arabalar 2 (Cars 2)
Yönetmen: John Lasseter, Brad Lewis
Seslendirenler: Owen Wilson, John Turturro, Larry the Cable Guy, Michael Caine, Emily Mortimer, Eddie Izzard
Süre: 102 dk.
Yapım Yılı: 2011

 

‘EFSANE’ OLMAK İÇİN GELDİLER

2006’da çektiği ‘fare istilası filmi’ “Mullberry Sokağı” ile ‘korku-komedi’ alanında kült eserler vereceğini ispatlayan Jim Mickle, bu sefer bu durumun ‘vampir filmi’ ayağı ile karşımızda. “Vampir Cehennemi”, büyük hedefler peşinde koşmuyor belki. Ancak Peter Jackson ile Sam Raimi’nin ilk dönemindeki gibi ‘el emeği göz nuru’ efektlere bel bağlayan yapısı ve din karşıtı alaycı duruşuyla ilgiyi hak ediyor. ‘Kült anıt’ kavramı konusunda ise artık Mickle’ın hangi filminin daha uygun veya kolay yoldan ilerleyeceğini tartışmak şart.

 Filmin fragmanı için tıklayınız…

Aslında ‘salgın’ meselesine kafayı takmış bir korkusever olarak anılabilir Jim Mickle. 2006’da çektiği “Mullbery Sokağı”ndaki (“Mulberry St”) ‘fareleşme virüsü’nün ardından burada da ‘vampir virüsü’nü aktif hale getirmiş. “Vampir Cehennemi” (“Stake Land”, 2010), Richard Matheson’ın ‘Last Man on Earth’ adlı romanından beslenen bir korku-komedi olarak çerçevelenebilir.

El emeği göz nuru efektler en büyük kozu

Zira onun 2000’lerde “Ben Efsaneyim” (“I Am Legend”, 2007) ile üçüncü uyarlamasını bulması sayesinde bir beyaz perde temsiline dönüşebilmiş gibi duruyor. En azından açılan bu koldan yararlandığı çok açık filmin. Ancak Mickle’ın amacı ‘Sam Raimi’ hesabı, ‘vampir filmi’ veya ‘fare istilası filmi’ alanından el emeği göz nuru efektlerle bir eğlence malzemesi çıkarmak.

İşin doğrusu ‘kıyamet sonrası’ bir atmosferden ilerleyen “Vampir Cehennemi”nde de bu duyguyu bir türsel bilinçle yansıtmayı becermiş kendisi. Nasıl Scott Charles Stewart “Kıyamet Melekleri” (“Legion”, 2009) ile bu durumun çizgi romansı uzaylı istilası filmi ayağını hakkıyla gerçekleştirdiyse Mickle da ‘kan emiciler’ şubesini hayata geçirebilmiş.

Kült olmak için çaba sarfederken bilinçli olmak önemli

Kült olmak için büyük çaba sarfeden bir yapıt karşımızdaki. Noel baba vampir tiplemelerinden tutun ırkı Tanrı’nın yolladığı ‘önerme’sine kadar, arada yağan vampirlerin sahnelerin orta yerindeki ‘gülümsetme’ arayışlarına kadar her şey keyifli bir seyirlikten ibaret. Ancak Mickle’ın zeki efektler, oyalama gücü ve oyunculara bel bağlamama anlayışıyla bu kıyamet sonrası vampir komedisiyle geçer not aldığı söylenebilir.

“Mullberry Sokağı”nın efektleri, filme başka açıdan bakan kitleye daha çok malzeme veriyordu belki. Ancak burada da yönetmen duygusu onun üstüne çekilmiş gibi duruyor. “Vampir Cehennemi”, çok önemsenecek bir eser değil. Ancak bir korku yönetmeninin doğuşunu garantilediğine şüphe yok. Filmin din ile dalga geçerek bir ideolojik duruş belirlemesi de hanesine artı not olarak düşülebilir.

FİLMİN NOTU: 5.3

Künye:

Vampir Cehennemi (Stake Land)
Yönetmen: Jim Mickle
Oyuncular: Connor Paolo, Kelly McGillis, Danielle Harris, Bnnie Dennison, Michael Cerveris, Nick Damici
Süre: 98 dk.
Yapım Yılı: 2010

SAKARLIKLAR KOMEDYASI: BİR AŞK FİLMİ

Birden fazla hikaye içeren romantik-komedilerin İtalya şubesi. “Her Yerde Aşk”, arkadaki Roma görüntülerinden ve güzel kadınlardan güç alarak yürümek isteyen bir eser. Bu sebeple de bir türlü sinemanın esaslı kuralını, ‘yönetmenlik sanatı’nı benimseyecek bir gözü devreye sokamıyor. Bu durum da seyirciyi sakarlıklarla dolu bir iki saate hapsediyor. Filmi izlerken bir süre sonra kendinizi cımbızla ‘eğlenceli an’ ayıklarken bulursanız şaşırmayın!

 Filmin fragmanı için tıklayınız…

Genci, olgunu, yaşlısıyla üç hikayede bir aşkın portresi. Aslında tanıdık geliyor olabilir bu tanım. Hatta uyarmış da olalım, fazlasıyla öyle! Zira “Aşk Her Yerde”ye (“Love Actually”, 2003) benzer filmlerden biri daha var karşımızda. Ancak ne yazık ki zayıf duran “Sevgililer Günü”nden (“Valentine’s Day”, 2009) dahi geride kalan bir eser bu. Giovanni Veronesi için yönetmen demek bin şahit isteyince de bu durumun beklenen sonuçlarına katlanıyoruz.

İsimli oyuncular bile kurtaramamış

Zira “Her Yerde Aşk” (“Manuale d’am3re”, 2011), aşkın ‘gençlik’, ‘olgun’ ve ‘ve sonrası’ süreçlerini incelemeye koyulmuş kağıt üstünde. Ancak bunları daha çok iki saatlik süresiyle pazar sabahı kahvaltı ederken veya TV kumandasını zaplarken yakalayabileceğimiz bir düzleme yerleştirmiş. Bu durum da ister istemez mizansensiz olay akışını, ortada dolaşan oyuncular ve omurgasız dramatik yapıyla bütünlemiş.

Riccardo Scamarcio, Monica Bellucci ve Robert De Niro gibi oyuncular olsa da onlar dahi bu sıradanlık ve üslupsuzluğu yıkabilecek olgunluğa ulaşamamışlar. Neredeyse müziksiz akan örgüde karakterlerin ‘sakarlık’ına bel bağlayan ‘kolaycı’ komedi anlayışı da aslında filmin vahametini ya da plansızlığını daha iyi ortaya koyuyor.

Güzel kadınlar, seksi kalçalar, coğrafi güzellikler ve sakarlıklar

Bu durumda da ister istemez bir süre sonra ‘gülecek anlar’ aramaya ya da beklemeye başlıyorsunuz filmi izlerken. Onlardan ise maksimum üç tane var uyaralım. Filmin süresinin iki saatin üzerinde olduğuyla orantılayınca bu durum daha da trajik gelecektir. Zaten burada bir ‘hal’ incelemesi dönüyor dönmesine ancak ne festival ne de popüler sinema izleyicisine uygun hale getirilmiş.

Sanki “Her Yerde Aşk”, güzel kadınlar, seksi kalçalar, fanteziler, İtalya’nın coğrafi güzellikleri ve sakarlıklar üzerinden yürümeye çalışan bir vodvil havasında. Yönetmen Venoresi de bu durumun en büyük suçlusu. ‘Durum’ mu ne? Elbette sessiz sinema döneminde, yaklaşık 100 yıl önce bu kavramları görmek için sinema salonuna gelen kitleye hitap etme açmazına düşülmesi. Zaten filmin 2005 ve 2007’de aynı yönetmenin imzasını taşıyan ilk iki bölümünün de neden bize uğramadığı bu cümleyle daha bir açığa çıkıyor sanki…

FİLMİN NOTU: 2.2

Künye:

Her Yerde Aşk (Manuale d’am3re)
Yönetmen: Giovanni Veronesi
Oyuncular: Riccardo Scamarcio, Monica Bellucci, Robert de Niro, Laura Chiatti, Michele Placido, Donatella Finocchiaro
Süre: 125 dk.
Yapım Yılı: 2010

ESAS ‘KOMPLOCU’ OLAN ADALET SİSTEMİ

Sinemada herhalde Amerikan başkanları akla geldiğinde en az eğilinilen konulardan biri Abraham Lincoln’ün suikastidir. 19. yüzyılın ortalarındaki bu olayı da Robert Redford, son derece rafine edilmiş, içi dolu, sistem karşıtı ve tedirgin edici bir mesajla sinema perdesine aktarıyor. Oscar yarışının muhtemel adayları arasında olabilecek eser, son zamanlarda Amerikan sinemasından çıkan politik duruşu doğru birkaç filmden biri…

 Filmin fragmanı için tıklayınız…

Geçen sene Toronto Film Festivali’ndeki dünya prömiyerinde izleyip kaleme aldığım “Suikast”in yazısına linkten ulaşabilirsiniz:

ESAS ‘KOMPLOCU’ OLAN ADALET SİSTEMİ

FİLMİN NOTU: 6

Künye:

Suikast (The Conspirator)
Yönetmen: Robert Redford
Oyuncular: James McAvoy, Robin Wright Penn, Kevin Kline, Evan Rachel Wood, Alexis Bledel, Justin Long
Süre: 120 dk.
Yıl: 2010

KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

3 (Drei / Three): 7
40: 6
Akılalmaz (Unthinkable): 2.1
Anneler Günü (Mother’s Day): 2.6
Aşırıcılar (Kari-gurashi no Arietti / The Borrowers): 5
Aşk ve Küller (Blue Valentine): 6
Aşka Son Şans (La Chance de Ma Vie / Second Chance): 3.1
Aşkın Halleri (Le Nom des Gens): 4
Aşkın Sessizliği (Tous Les Soleils / Silence of Love): 2.9
Ateşli Oda (Habitación en Roma / Room in Rome): 7.9
Bir Ayrılık (Jodaeiye Nader az Simin / A Separation): 2.5
Çatı Katı (Loft): 4.5
Çömez (Cherry): 5.5
Dehşet Evi (Secuestrados / Kidnapped): 6.6
Dehşetin Gözleri (Zwart Water / Two Eyes Staring): 3.5
Demir Kapılar (Iron Doors): 4.1
Gördüğüm En Güzel Kadın (La Prima Cosa Bella / The First Beautiful Thing): 5.5
Hangover 2: Felekten Bir Gece Daha (The Hangover: Part II): 5.3
Hanna: 7.9
Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 2 (Harry Potter and the Deathly Hallows: Part II): 5.8
İblis (La Possession de Emma Evans): 1.8
İmkansızın Şarkısı (Noruwei no mori / Norwegian Wood): 6.5
İyi Günde Kötü Günde (Love, Wedding, Marriage): 2
Julia’nın Gözleri (Los Ojos de Julia / Julia’s Eyes): 7.5
Kadının Fendi (Made in Dagenham): 3.5
Kaledeki Yalnızlık: 5.2
Kanıma Gir (Let Me In): 4.2
Kara Büyü (Needle): 3
Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde (Pirates of the Carribbean: On Stranger Tides): 5
Kartal (The Eagle): 3.3
Kayıp Hazine (St. Trinian’s 2: The Legend of Fritton’s Gold): 1.2
Kazananlar Kulübü (Win Win): 6
Kiracı (The Resident): 5
Koğuş (The Ward): 7.3
Kral Henry (Henri 4): 2.2
Kung Fu Panda 2: 6.2
Larry Crowne: 4.1
Maymunlar Cehennemi: Başlangıç (Rise of the Planet of the Apes): 3.9
Mutlu Azınlık (Happy Few): 8
Mutluyum, Devam Et (Happythankyoumoreplease): 2.9
Öfkeli Çılgınlık Karamsar Çile: 4.9
Ölüm Odası (Chatroom): 7
Ölümüne Kaçış (Essential Killing): 7
Ömrümüzden Bir Sene (Another Year): 6.5
Özgürlük Yolu (The Way Back): 3
Patrondan Kurtulma Sanatı (Horrible Bosses): 4.9
Ruhlar Bölgesi (Insidious): 10
Saklı Ruh (Hidden 3D): 2.9
Serseriler (Neds): 6.5
Sevimli Cüceler: Cino ve Jülyet (Gnomeo & Juliet): 4.3
Super 8: 3.5
Şirinler (The Smurfs): 4.1
Tanrılar ve İnsanlar (Des Hommes et des dieux / Of Gods and Men): 1.7
Transformers: Ay’ın Karanlık Yüzü (Transformers: Dark of the Moon): 6
Tuzak (Wrecked): 2.8
Ultra Mega Süper Kahraman (Griff the Invisible): 4
Yağmuru Bile (También la lluvia / Even the Rain): 5.5
Yaşamın Ritmi (Sound of Noise): 6
X-Men: Birinci Sınıf (X-Men: First Class): 6

Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

keremakca@haberturk.com

Etiketler: , , , ,
Yorum Yapın

Yorum yapılmamış »

Hiç Yorum Yok.

RSS feed for comments on this post. TrackBack URL

Yorum Yapın