Cinsellik Kişiliğinizle İlgilidir
Cinsellik ya da seks bize sonsuz bir doyum duygusu verebilir.
Gene cinsellik, kısır bir mücadeleyi kazanamayıp yarım
bırakmışız gibi bir buruk tat bırakabilir ağzımızda. İçimizi bir
veriş, bir sunuş kıvancıyla doldurabildiği gibi vermeye can
attığımız armağanları eşimize sunmaktan bizi alıkoyan bir korku
da yaratabilir.
Cinsellik bize, bir kendine güven duygusu da verebilir; bizi
sıkıntıya, kaygılara da boğabilir. İstekle gerçekleşen bir
cinsel yaklaşım da vardır; çeşitli isteksizliklere karşın cinsel
ilişki kurmak da. Cinsellik kişinin gururunu okşayan bir şey de
olabilir; kişiyi utançtan utanca sürükleyen bir şey de!
Cinsellik, yatağımızı her şeyin ötesinde bir sevgiyle
doldurabilir; suçluluk duygusundan, korkudan, öfkeden doğan
yumruklarıyla sevgiyi yataktan da kovabilir.
Kendimize dikkatli bir gözle bakarsak, geçirdiğimiz günün her
saatiyle ilgili duyguların cinsel birleşmeye yansıdığını
görürüz. Öğleden sonra yaptığımız, sonuçsuz kalmış bir tartışma
bizim cinsel birleşmeye bir öfke tortusuyla yaklaşmamıza yol
açabilir.Ya da sabahleyin aldığımız bir doğum günü armağanı, bir
güzel dost mektubu, pırıltısını ve sevincini o geceki cinsel
eylemimize katar.Öte yandan, evliliğin başlangıcında ortaya
çıkan ve yıllar boyu sürüp giden anlaşmazlıkların kızgınlığı ve
hıncı ile bunların etkileri kolayca hatırlanabilir. Oysa
evlenmeden, hatta birbirimizi tanımadan çok önceki yılların
birikimi olan birçok duyguların da yatağımıza sızmakta
olduğunu... bu eski duyguların bugün hâlâ yaşama ve sevme
yöntemlerimize etki yaptığını kavrayıp bunları ayrımlamak
zordur.
Çocukluğumuzdan kalma duyguları, bilerek ya da bilmeyerek,
cinsel eyleme, eşimize beslediğimiz sevgiye (ya da sevgisizliğe)
yansıtmamız kabildir. Örneğin sevginin verilebilecek,
inanılabilecek bir şey olduğunu hissetmek gibi. Bu tür duygular
çocukluğumuzda ana babamızdan gördüğümüz sevgiden kaynaklanır.
Onlar bizden karşılıksız, hiçbir şey beklemeden sıcak, sağlam
bir sevgi verebilmişlerse biz de büyüyünce kurduğumuz yakın
ilişkilerde köle olmadan, kölelik beklemeden sıcak ve sağlam bir
sevgi göstermeyi başarabiliriz.
Çocukluktan kaynaklanan birçok duygu cinsel yaşamda ve evlilikte
başımıza irili ufaklı dertler açar. Bu duygular şiddetle
arzulayıp elde edemediğimiz çeşitli doyumlarla ilgili olabilir.
Çocukluğumuzda yeterince sevilip beğenilmemişsek
yetişkinliğimizde kendine güvenemeyen biri olup çıkabiliriz.
Çocuklukta son derece önemli olan sevilme arzumuza
kavuşamamışsak şimdi bize sunulan sevgiye inanıp güvenmekte
güçlük çekeriz.
Çocukluğumuzun korkuları da cinsel yaşamımızı ve evliliğimizi
etkileyebilir. Bunlar, gerçek olayların doğurduğu korkular
olabildikleri gibi, çocukluk hayallerinin yarattıktan da
olabilir. Gözümüzde canlandırdığımız dehşetli şeyler,
karabasanlar, ödümüzü koparan cezalar; cinsellikle ilgili her
şeyimize suçluluk ve utanç gölgesi düşüren korkular; kendimize
olan güvenimizi sarsıp sevilmeye layık olmadığımızı bize
fısıldayan kuşkular, hep bu çocukluktan kalan tortulardır.
Küçüklüğümüzde baş gösteren öfke ve hınçlar da yetişkinlik
yaşantımıza yansıyabilir. Kardeşlerimize, annemize, babamıza
duyduğumuz kızgınlığı şimdi eşimizden çıkartabiliriz. Bunun
bilincinde değilizdir belki de. Hatta o ilk öfkeleri çoktan
unutmuşuzdur. O öfke anlarında neler duyup düşündüğümüz de
belleğimizden iyice silinmiş olabilir. Çoğumuzun anımsadığı,
"Ben de evden kaçarım o zaman pişman olurlar." düşüncesidir.
Çocukların öfke anlarında düşledikleri renkli ve heyecanlı öç
alma yöntemleri gerçekleşmediği gibi anılardan da çarçabuk
silinir, gider. Ne var ki bilinçaltında yaşarlar.
Böyle hayallerin yıllar yılı içimizde gizli olarak yaşayabilmesi
kimimize doğal, kimimize ise garip gelecektir. Ne var ki bunlar
çoktan unutulmuş oldukları halde tam cinsel ilişki sırasında
dirilip bizimle birlikte yatağa girebilirler. Bizimle birlikte
sofraya oturup eşimizle aramızdaki bir metrelik mesafeyi birkaç
kilometreye çıkartabilirler. Ufacık bir kusur piresini kocaman
bir suç devesine dönüştürebilirler. Kökü geçmişte olan bu tür
duygular bilinçdışı da olsalar cinsel eylemlerimiz sırasında
bizi rahatsız ederler.
Oysa biz burada, bugünü yaşamaktayız! Geri dönüp her şeyi yeni
baştan kurmamıza imkân yoktur. Evliliğimiz çok eski de olsa,
ancak "bugün"le işe başlayabilir, onarımı ancak "bugün"den
başlatabiliriz. Geçmişteki olayların üstünde durmanın en önemli
yararı "bugün"ümüze ve "yarın"larımıza ışık tutmalarını
sağlamaktır.
|