Ö Chat Yasaları
Ö Chat Odası
Ö Tanışma
Ö Komik Chat
Ö Chat Nedir
Ö Chat Haberleri
Ö Güzel Sözler
 
Ö Aşk Nedir
Ö Sevgi Nedir
Ö Aşkın Kuralları
Ö Aşkın 50 İşareti
Ö Biten Aşklar
Ö Çiçeklerin Dili
Ö Sağlıklı İlişki
Ö Sevgili Ne İster
Ö Aşk Şiirleri
Ö Sevgiliye Özel
 
Ö Abdest Nasıl Alınır?
Ö 32 Farz
Ö Rüya Tabirleri
Ö Namaz Kılmak
Ö Günah ve Sevap
Ö Orucu Bozan Şeyler
Ö Oruç
Ö Namaz
Ö Kandil Mesajları
Ö Kadir Gecesi Smsleri
Ö Alevilik Nedir
Ö Temel Kavramlar
Ö S.A.V. Hayatı
Ö Diğer Dini Bilgiler
Akenna.Net Sohbet Forum Mirc Radyo İletişim
Ö  Açılış Sayfası Yap
 
Ö
 Sık Kullanılanlara Ekle
 
Ö
 Sitene Chat Ekle
 
Ö Neden Öpüşüyoruz
Ö İlk Gece
Ö Burçlara Göre Cinsellik
Ö Cinsel Yaşam Riskleri
Ö Kötü Anılara Son
Ö Zevkin Anahtarı Kaslar
Ö Sex Oyunları Önemli
Ö Cinsel Bilgiler Tümü
Ö Bebek Resimleri
 
Ö Yaza Hazırlık Diyeti
Ö Tatil Diyeti
Ö Ton Balıklı Diyet
Ö Şeker Diyeti
Ö Sebze Diyeti
Ö Hızlı incelme Diyeti
Ö Göbek Eriten Diyet
Ö G-String Diyeti
Ö Aile Diyeti
Ö Tüm Diyetler
 
Ö Nickserv Komutları
Ö Chanserv Komutları
Ö Operserv Komutları
Ö Telnet Komutları
Ö Web Bilgileri
 
Ö Bebek İsimleri
Ö Özlü Sözler
Ö Burçlar

                                  DALÂLET

Yolunu şaşırma; kaybolma; azma; sapkınlık ve batıla yönelme. Ayrıca, helâk olmak, batıl şey ve unutmak mânâlarına geldiği gibi bilerek veya bilmeyerek, az veya çok doğru yoldan sapmak anlamlarına da gelir. Nitekim "dâll" ve "dalâl" hem peygamberler hem de kâfirler için kullanılmıştır: "(Kardeşleri) dediler ki: Yusuf ile kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. Halbuki bizler birbirine bağlı bir toplumuz. Herhalde babamız apaçık bir hata (dalâl) içindedir." (Yusuf, 12/8)
Âyette görüldüğü gibi, hata kelimesi "dalâl" ile ifade edilmiştir.

Duhâ sûresinde de Hz. Peygambere hitaben; "Seni şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?" (ed-Duhâ, 93/7) buyurulmaktadır. Buradaki şaşırma kelimesi de Kur'ân'da "dâll", yani yolunu kaybetmiş, şaşırmış demektir.

Dilimizde dalâlete, sapmak, sapıklık ve sapkınlık denir. Dalâl, bazen gafletten ve şaşkınlıktan doğar. Bu münasebetle dalâl; gaflet, şaşkınlık, kaybolma ve helâk olma manalarında da kullanılır.

Aslında dalâl, yoldan sapmak demek olduğu gibi, aklî sapma anlamlarında da kullanılmıştır. Biz de dalâlet ve sapkınlığı batıla düşmeyi sadece dinde; dalâl ve sapıklığı da akıl ve sözde kullanırız. Dâll kelimesinin çoğulu olan "dâllîn", tam manasıyla, sapkınlar demektir.

"Kim imanı küfürle değiştirirse şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur." (el-Bakara, 2/108)

"Allah'a ortak koşan kimse şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür." (en-Nisâ, 4/116)

"Allah ve Rasülü bir işe hüküm verdiği zaman, mümin kadın ve erkeğin o işlerinde seçme hakkı yoktur. Kim Allah ve Rasülü'ne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (el-Ahzâb, 33/36)

Yukarıdaki âyetler, ister mümin olsun ister kâfir, Allah'ın ve Rasûlü'nün emir ve teklifleri karşısında inat edip ondan deliller ve harikulâde şeyler istemek suretiyle Hz. Peygamber'i (s.a.v) müşkül durumda bırakmaya çalışmalarının onları doğru yoldan sapmış kimseler olarak nitelendirmeye götüreceğini ihtar etmektedir.

"İbrahim, babası Âzer'e: Sen bir takım putları ilâhlar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve milletini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum demişti. " (el-En'am, 6/74)

Halbuki Hz. İbrahim Kur'ân'ın ifadesiyle yumuşak, müsamahakâr, temiz huylu ve halîm birisidir. Fakat akîde söz konusu olunca, ne babalık kalır ne de evlâtlık... Dalâleti seçenlere karşı tavır budur.

"...Allah, müminlere lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce apaçık bir (dalâl) sapıklık içindeydiler. " (Âli İmrân, 3/164)

Daha önce, tasavvurda, itikatta, hayatî mefhumlarda, gaye ve yönelişlerde, âdet ve gidişatta, nizam ve prensiplerde dalâlet; sosyal ve ahlâkî yaşayışta da sapıklık içindeydiler. Allah, lütufta bulunarak onları, sapıklıktan doğru yola çıkarmıştır:

"Ey Muhammed! Sana indirilen Kur'ân'a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğutun önünde yargılanmak isterler. Oysa onu reddetmekle emr olunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklıkla saptırmak ister." (en-Nisâ, 4/60)

İşte iman ettiğini söyleyip; Hakk'ın önünde muhakeme edilmeye çağrılınca, tâğutun hükmünü Hakk'ın hükmüne tercih edenler, gerçekte şirk ve apaçık bir sapıklık içindedirler. Şeytan da, onların, bu sapıklıklarında daha da derinleşmelerini ister ve nitekim çoğu zaman başarır.

Dalâlet kelimesinden geçişli olarak türetilen "idlâl" da saptırmak anlamına gelir. Şöyle ki: "Onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler." (en-Nisâ, 4/113)

Rivayete göre Medine yerlilerinden Ta'me, bir komşusunun zırhını çalmış, bir un dağarcığına saklayarak getirip, bir Yahudi'nin evine gizlemişti. Ta'me'yi sıkıştırdılar. O, müslüman olmasına rağmen yemin etti. Yahudiyi sorguya çektiler. O da: Bunu bana Ta'me verdi dedi. Bazı Yahudiler de şahitlik ettiler. Zaferoğulları Rasûlullah'a gelip Ta'me'yi beraat ettirmesini söylediler. Ta'me'nin yemini karşısında düşündü; arkasından yukardaki âyet indi.

Dalâletin unutma ve yanılma anlamına geldiği de olur. Aşağıdaki âyet buna bir örnektir: Borç verirken yazılmasını ve şahit getirilmesini isteyen âyet, devamla; "Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden olmak üzere bir erkekle iki kadın gösterin ki, onlardan biri yanılırsa diğeri onu düzeltsin." (el-Bakara, 2/282) Görüldüğü gibi burada yanılma olarak tercüme edilen kelime Kur'ân'da "dalâlet "ten türeyen, "dallet" sözcüğüdür.

Peygamber (s.a.v)'in hadislerinde de, sapıklığın dalâlet olarak geçtiğini görmek mümkündür. Bir örnek olmak üzere aşağıdaki hadisle yetinelim:

"Sonradan uydurulan şeylerden sakınınız. Çünkü sonradan uydurulan her şey bid'attır. Ve her bid'at sapıklık (dalâlet)tir." (Ebû Dâvûd, es-Sünne, 5)


 

sohbet - chat

oyun komedi sohbet siteleri