RABB
Yüce Allah'ın güzel isimlerinden biri. Sözlükte "Rabb" kelimesi
mâlik, yaratıcı, sâhip, bir şeyi ıslâh eden, terbiye eden,
efendi anlamlarını ifade etmektedir.
İbnul-Enbârî'ye göre Rabblık, yani bir şeyin Rabbi olmak üç
mânâya gelir:
1. Mâlik olmak; yani tasarrufu, kudreti altında bulunan her
şeyin yegane sahibi ve idarecisi olmak. İşte sadece o Rabb,
bütün onların sahibi, yöneticisi ve istediği gibi, ilmine ve
iradesine uygun olarak tasarrufta bulunandır.
2. Kendine itaat edilecek, boyun eğilecek efendi anlamını da
ifade eden Rabb, Kur'an-ı Kerim'deki "Mevlâ" kelimesiyle eş
anlamlıdır. Yine o Rabb, kendisine itaat edilecek, emirlerine
uyu-lup, yasaklarından uzak durulacak yegâne, tek efendi
anlamına da gelir.
3. Rabb; ıslâh eden, arıtıp, saflaştırıp, olgunlaştıran
anlamındadır. Yani o Rabb, her şeyi düzelten, sivrilikleri,
çıkıntıları tesviye eden, tam bir şekilde halden hale geçirerek
düzenleyen, terbiye edendir. Bilindiği gibi Rabb kelimesinin
asıl mânâlarından biri de "terbiye eden" anlamıdır.
Burada zikredilen bu üç mânâdan kolayca anlaşılmıştır ki; Rabb
kelimesi Allah Teâlâ için kullanılmaktadır. Ancak Arap dilinde
isim tamlaması şeklinde (izafet terkibi olarak) insan için de
kullanılmıştır. Meselâ; "evin sahibi", "devenin sahibi" gibi
anlamlarda da kullanıldığı görülmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de ise "rabbim, rabbın, rabbimiz, rabbınız..."
gibi iyelik zamirlerine bitişik olarak da kullanılmıştır.
Meselâ; ilk nazil olan ayetlerde; "Ey Muhammed, yaratan Rabbinin
adıyla oku!.. Kalemle öğreten Rabbin kerem sahibidir."
"Rabbimiz, eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu
tutma! Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır
yük yükleme!. " (el-Bakara, 2/286) buyurulur.
Bilindiği üzere bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bununla
beraber bu ayetlerde geçen Rabb kelimeleri doğrudan doğruya Yüce
Allah'a işaret etmektedir. er-Rabb, Allahu Teâlâ demektir. O,
her şeyin rabbi, mâliki, sâhibi, efendisi, ıslâh edeni,
varlıkların ihtiyaçlarını tekeffül edeni yani görüp gözeteni,
ihtiyaçlarını karşılayanıdır. İşte bu anlamlarda "Rabb", Allah
Teâlâ'dan başkası için kullanılmaz. Bu kullanım şeklini daha iyi
anlayabilmek için Kur'an-ı Kerim'den örnekler vererek birbirini
destekleyen bu mânâları şöylece sıralayabiliriz:
1. Hz. İbrahim (a.s), milletine Şuarâ süresinin 77-81.
ayetlerinde şöyle diyordu: "İşte o taptıklarınız benim
düşmanımdır. Fakat sadece âlemlerin Rabbi dostumdur. O Rabb ki,
beni yaratan ve doğru yola eriştirendir. Beni yediren de içiren
de Odur. Hasta olduğumda bana şifayı O verir. Beni öldürecek ve
diriltecek O'dur".
De ki; Allah her şeyin rabbi iken O'ndan başka bir rabb mı
arayayım? Herkesin kazandığı kendisinedir. Kimse başkasının
yükünü taşıyamaz. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir, ayrılığa
düştüğünüz şeyleri size bildirecektir." (el-En'am, 6/164)
"O, doğunun ve batının Rabbidir. Ondan başka ilâh yoktur,
öyleyse O'nu vekil tut." (el-Müzzemmil, 73/9)
Görüldüğü gibi bu ayetlerde geçen Rabb lafızları Allahu
Teâlâ'nın ismi olup Allah lafzı yerine kullanılmıştır. Terbiye
eden, kefil olan, vekil olan, ihtiyaçları gideren, yetiştiren,
yaratan, kanun ve hüküm koyan yegane kişi şâri, murâkabe eden,
her şeyin sahibi ve maliki olan Allahu Teâlâ anlamında
kullanılmıştır.
2. "...O sizin Rabbinizdir, O'na döneceksiniz." (Hud, 11/34)
"...Hiç kimse diğerinin günahını yüklenmez, sonunda dönüşünüz
Rabbinizedir..." (ez-Zümer, 39/7)
"De ki, Rabbiniz sonunda hepinizi toplar, sonra aramızda
adaletle hükmeder..." (es-Sebe', 34/26)
Bu ayetlerde de "rabb", etrafında toplanılacak mümtaz varlık
anlamındadır. Zira lugatta "rabb" kelimesi "Toplum içinde kutup
sayılacak ve etrafında toplanılacak mümtaz kişi" anlamına da
gelmektedir.
3. "...Allah'ı bırakıp da birbirimizi (kimimiz kimimizi) rabbler
edinmeyelim." (Âl-i İmran, 3/64)
"Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu
Mesih'i Rabler edindiler. Oysa kendilerine sadece tek ilâh olan
Allah'a kulluk yapmaları emredilmişti. O'ndan başka ilâh yoktur.
Allah koştukları eşlerden münezzehtir." (et-Tevbe, 9/31)
Bu iki ayette geçen rabb kelimelerinin çoğulu olan "erbâb"
lafızları, toplulukların ve milletlerin önder ve rehber
edindikleri kimselere işaret etmektedir. İnsanlar bu önderlerin
emirlerine uyarlar, yasaklarından kaçınırlar ve onların
koydukları kural ve kaidelere de uyarlar; onların hiç bir delile
dayanmaksızın ileri sürdükleri helâl ve haram gibi
değerlendirmelerini de kabul ederler. İşte Yüce Allah, onların
gerçek mânâda rabb olmayıp diğer insanlar gibi âciz birer insan
olduklarını haber veriyor.
4. " ...Yusuf'a elçi gelince; "Efendine dön, kadınlar niçin
ellerini kesmişlerdi, bir sor! Doğrusu Rabbin onların düzenini
(fendini) bilir." (Yusuf 12/50)
Bu ayetin hemen baş tarafında geçen "rabb" kelimesiyle,
Mısırlılara hitaben Mısır azizi-efendisi kasdedilmiştir. Çünkü
Mısırlılar onun otoritesine, üstün özelliklerine ve değerine
inanıyorlar, emir ve yasak koymaya yetkili olduğunu kabul
ediyorlardı. İşte bu bakımdan ayette geçen "Rabbine dön!"
lafızları, "Efendine dön!" anlamındadır. Ancak emir ve yasak
koyma yetkisine sahip olan sadece Alemlerin Rabbidir. Ama kanun
ve hüküm koyucu olarak Cenab-ı Allah'tan başkasını tanıyan ve
kabul edenler bu kanun koyucuları rabb edinmişler demektir.
5. "Eğer yerle gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de
bozulurdu. Arşın Rabbi olan Allah, onların
vasıflandırdıklarından münezzehtir." (el-Enbiyâ, 21 /22)
"Yedi göğün de Rabbi, yüce Arşın da Rabbi kimdir?" (el-Mü'minun,
23/86)
Bu ve benzeri ayetlerde de "rabb" lafızları, sâhib, mâlik
anlamlarında kullanılmıştır. İşte bütün bu örneklerden ve
açıklamalardan anlaşılıyor ki, "er-Rabb" tabiri Yüce Allah'ın
güzel isimlerinin en fazla anlam ifade edenlerinden biridir. Bu
isim, birbirini destekleyip kuvvetlendiren en az beş ayrı mânâya
işaret etmektedir. Böylece Cenab-ı Hakk'ın isimleri ve bu
isimlerin ifade ettiği anlamlar daha iyi anlaşılmaktadır ve buna
bağlı olarak kişilerin Allah'a olan inançları da o nisbette
kuvvetlenip şüphe ve tereddütlerden temizlenmekte ve
arınmaktadır.
Günümüz İnsanının Çeşitli Rableri:
Günümüzde, insanların, vicdanlarında inanıp kabul ettikleri rabb
ile yaşantılarında, hükümlerine teslim oldukları rabbler aynı
değildir. Teorik olarak inandıklarını ifade ettikleri Allah'ın
rabblığını, vicdanlarına hapseden günümüz insanlarının pek çoğu,
pratik hayatlarında Allah'tan başka rabblerin emirlerine ve
hükümlerine teslim olmaktadırlar. Üzülerek belirtelim ki,
insanların pek çoğunun mâruz kaldığı en büyük tehlike, Allah'ı
günlük yaşantılarında rabb kabul edemeyişleridir. Onlar, bir
yandan mü'min ve müslüman olduklarını söylerlerken, diğer yandan
da Allah'ın emir ve yasaklarını bir tarafa atarak çeşitli
varlıkların ve rehber edindikleri önderlerinin emirlerine
uyarlar. Onların koyduğu gayr-ı meşrû hükümlere gönüllü olarak
itaat ederler; böylece Allah'tan başkalarını rabb edinmiş
olurlar. "Lâ"sı olmayan bir inanç yaygınlaştırılıyor; herşeyle,
özellikle egemen tüm güçlerle ve onların rabb anlayışlarıyla
uzlaşan, tepkisiz, laik müslümanlık (!). Allah'a inanan, ama
tâğuta itaattan ayrılmayan, Allah'a inanan ve tâğutların ilke ve
hükümlerini kabul ettiğini ifade eden, hakla bâtılın karıştığı
bir din!
Kur'an-ı Kerim'in eski kavimleri ve peygamberleri anlattığı
âyetlerinden anlaşılmaktadır ki, en eski asırlardan, kendi
nüzûlü zamanına kadar, sapıklık ve inanç bozukluğu ile tanıttığı
tüm toplumların, doğrudan Allah'ın varlığını inkâr etmediklerini
görüyoruz. Ancak onların hepsinin müşterek sapıklıkları;
Allah'ın mutlak rabblığını kabul etmeyişleri, Allah'ın yaratıcı
olduğuna inansalar da O'nun tek rabblığına pek çok varlıkları
ortak etmeleridir. Rabblığın bir kısım özelliklerini Allah'tan
başkalarında görmeleri, ahlâkî, sosyal ve kişisel hayatları için
gerekli olan emir ve kuralları, Allah'tan başkalarından
almalarıdır. Bunun için, insanların pek çoğu, ya doğrudan
doğruya Allah'tan başka rabbler olduğuna inanıyorlar, veya
Allah'ın rabblığına teorik olarak inansalar da pratik
hayatlarında Allah'tan başkalarının rabblığına teslim oluyorlar.
İşte rabb konusunda, peygamberlerin her asırda yıkmak
istedikleri asıl sapıklık budur. Hükmü sadece göklere geçen;
dünyaya, insanlara, yönetime, sosyal ve siyasal hayata...
karışmayan bir Allah inancı. Yani göklerin rabbi. Halbuki Allah;
göklerin, yerin, bütün âlemlerin rabbidir.
Önceden hıristiyan olan Adiyy b. Hâtem, boynunda altından bir
haç olduğu halde Rasûlüllah'ın huzuruna geldi. Peygamberimiz
(s.a.v) ona:
"Ya Adiyy, boynundan şu putu çıkar." buyurdu. Bu sırada
Rasulullah "Yahudiler ve hıristiyanlar, haham ve râhiplerini
Allah'tan başka rabbler edindiler." (Tevbe: 9/31) meâlindeki
âyeti okuyordu. Adiyy:
"Ey Allah'ın Rasûlü, hıristiyanlar, râhiplere ibâdet etmediler
ki (onları rabb edinmiş olsunlar)" dedi. Peygamberimiz (s.a.v):
"Evet ama onlar (hıristiyan râhipleri ve yahudi hahamları)
Allah'ın helâl kıldığını haram; haram kıldığını da helâl
saydılar. Onlar da bunlara uydular. İşte onların bu tutumları,
onlara ibâdet etmeleri ve onları rabb edinmeleridir." buyurdu.
Bu hadis-i şerif açık olarak gösterir ki, herhangi birini rabb
edinmiş olmak için, ona rabb adı vermek şart değildir. Allah'tan
başkalarının emrine, Allah'ın dinine uyup uymadığı hiç hesaba
katılmaksızın isteyerek itaat etmek, hükümle ilgili konularda
Allah'tan başkalarının sözünü dinleyip kabullenmek, Allah'tan
başkasına itaat ederek O'nun dininin emir ve hükümlerine
başkasını tercih ederek muhalefet etmek, Allah'tan başkalarını
rabb edinmek ve onlara tapmak demektir.
Putlara, şeytanlara ve tâğutlara tapmak nasıl şirk ise; Allah'ın
emrine, Hakk'ın hükmüne uymayan kişilerin ortaya attıkları
görüşleri benimsemek ve onları Allah'a tercih edip onlara uymak
da öylece bir şirktir. Bu durum, onlara kulluk mertebesinden
fazla değer vermek, Allah'ın ilâhî hükümlerine uymayan görüş ve
fikirlerini benimsemek olduğu için, hem bir çeşit şirk, hem de
Allah'ı bırakıp onları rabb edinmektir. Onlara her ne kadar dil
ile rabb denilmese de durum, onları rabb tanımanın ta
kendisidir.
Onların sözlerine itaat edip, Allah'ın emirlerini terk etmenin
puta ve tâğuta tapmakla aynı olmasının sebebi ise açıktır. Çünkü
müslüman, Hakk'ın kulu ve ilâhî hükümlerin mahkûmu olan kişidir.
Hakkı bâtıl, batılı da hak yapmaya çalışıp, insanlara helâlı
haram, haramı da helâl tanıtarak Allah'ın hükümlerini
değiştirmeye çalışanlar, ilmî haysiyetten uzak birer tâğutturlar.
Bunlara uymak da onları rabb kabul etmektir. Çünkü bu duruma
düşenler, Allah'ın hükmüne değil de onların isteklerine uyarak
onlara Allah'a tapar gibi tapmış olanlardır.
Günümüzde de insanların hayatına hâkim pek çok rabb kabul
edilenler var. Her insan, hangi rabbin kulu olduğunu kendisi
tayin edebilir. Ancak, bunu yaparken, kimin mülkünde yaşadığını,
hangi rabbe kulluk etmesi gerektiğini iyice düşünmelidir. Şu iyi
bilinmelidir ki, inanılan ve hayatın her safhasında emrine
uyulan tek rabb Allah olmadıkça O'na kullukta bulunulmuş
olunamaz. Peygamberimiz'in: "Rabbim Allah de ve bu sözünde
dosdoğru ol" anlamındaki mübarek sözü, Kur'an'daki rabb
kavramının ve O'na kulluğun en veciz ifadesidir.
Kabirde insanlara sorulacak: "Rabbin kim?" Dünyada rabb anlayışı
ve bu konudaki davranış ve eylemlerine göre cevap çıkacak o
insandan. "Rabbim filandır" diyecek insan. Dil, irâdemizin
emrinden çıkacak orada. Dünyada kimi rabb kabul etti veya
eylemleriyle bu görüntüyü verdiyse, onu söyleyecek dil. Orada
"Rabbim Allah'tır" diyebilmek için, burada "Rabbim Allah'tır"
deyip bu sözünü yaşantı olarak isbatlamak gerekiyor. Evet,
kurtuluşun tek reçetesi: "Rabbim Allah" deyip dosdoğru olmak...
"Tek rab, âlemlerin rabbi Allah'tır.
Kullara kul olan, ne kadar alçak;
Rablık taslayan kul, ne kadar küstahtır."
|